Sorun şu ki senin, “Yanlışlıkla kestim” diyerek Yara bandıyla durdurmaya çalıştığın, Benim duygularımın şah damarıydı… Bu yüzden çok geç; Kalbimle beynimin bağını kopardın. Oluk oluk akıyorsun benden; Artık ne yapsan, Durduramazsın…
Ya kaçmak gerek senden ulaşılmazın da ötesine Ya da aksine, Bitiverip dibinde diyebilmek: “Buradayım işte! Ne diyeceksen ne yapacaksan yüzüme…” Arası yok mu arası; Beni o mahvediyor, Apolitik bir sevgiyle…
Ne yaparsan yap seni affedişime, Şaşırıyor da olabilirsin seviniyor da; Ama sakın bundan kendine pay çıkarma. Sen seni affettiğimi her sandığında, Ben seni değil; Yine de seni sevdiğim için, Kendimi affediyorum oysa…
Kırılmış ve yıpranmıştık. Ama hayat bununla nasıl baş etmem gerektiğini öğretti bana. Sen erkek olduğundan anlamadın sanırım. Kırıldım. Saçlarım da kırılıyor benim. Uçlarından aldırıyoruz biz kadınlar. Kırık yerlerini temizliyoruz. Baktık ki çok yıpranmış, bakım yapıyoruz. Öyle hemen vazgeçmiyoruz lepiska saçlarımızdan. Saçımdan vazgeçmiyorum, senden mi vazgeçeyim? Seninki tabi erkek kafası. Baktın baş edemiyorsun, sıfıra vurduruyorsun saçlarını: […]
Belki bir daha gelmeyeceksin ama Bir daha gitmeyeceğin o adaları da Beni bıraktığın gibi hoyratça terk etseydin; Senden sonra gelenler, Aynı manzarayı bulamayıp, Sövmez miydi sana?