Ömrüm, iki senede bir taşınmakla geçti.
Tanışıp – alışıp – taşınmak bir yaşam biçimi benim için.
Biraz travmatik bir hayat benimki ve memur çocukları iyi anlar beni.
Aynı şehirde de olsam, iki senede bir taşınıyorum artık; alışkanlık…
Alışırsam hep kalacakmışım gibi geliyor orada;
Alışmak sanki bir acizlik belirtisi,
Hep başka yerlere gitme hevesi…
“Öyleyse ne zorun vardı da bana alıştın?” diye soruyorsan, haklısın.
Sanırım ben, bütün alışmadıklarımın acısını senden çıkardım.
İstesem unuturum ama; istesem ardıma bile bakmadan gidebilirim,
Çok kere yaptım.
İstesem…
Gitmek, kolay bir eylem;
Arkandan su dökenler düşünsün…
Bütün yaşanmışlıkları,
Bir kaç koliye sığdırmakta üstüme yoktur;
Eleye eleye…
Bilmez çoğu kişi; sıfırdan başlamak ne eğlenceli!
“Beyni yandı bunun” diyerek, bilgisayarları resetlediğimiz gibi
Ya da reenkarnasyonla yeniden doğmuş gibi sıfırlarız kendimizi.
Elde var 1’le toplaya toplaya devam ederiz hayata.
Sokağın köşesini dönüp unutmak gibi;
“Ararım, ararsın” tesellisinden sonra…
Önce zor gelir.
O ilk gece uykusunu atlatınca gerisi kolay, alışırsın.
Yavaş yavaş koliler açılır; oraya mı buraya mı koysam telaşı da sona erince,
Bir bakmışsın yerleşivermişsin bile.
Bir yerde okumuştum:
’21 gün’ diyorlar,
Yeni bir yere alışmanın süresine.
Orada yaşayıp yaşayamayacağını anlamak için,
Kesintisiz bir 3 hafta geçirmen gerekiyormuş.
Ancak alışıyormuş; bağlarından kopuyormuş insan.
Bilirim, önce iyi gelir uzaklaşmak.
Bitirmek isteyip bitiremediğin,
Bırakmak isteyip bırakamadığın;
Sıtkını sıyıran ne varsa giderek kurtulabilirsin.
Derin bir huzur kaplar içini.
Bir başka chapter’a geçmenin tatlı telaşı.
Bir nevi, level atlamışlık hissi…
Oysa sen şimdi bilinçsiz bir beginner gibisin;
Bense yılını doldurmuş da yaşını bekleyen bir emekli gibi…
Ne var biliyor musun?
Çok gidersen çok özlersin.
Bir süre sonra,
Lüzumsuz bir her yerde olma isteği…
Eski hayatının sensiz de akıyor olmasına uzaktan şahitlik edip,
“Durun ben aslında ölmedim” diyememenin garip sessizliği…
İnkar etsen de hep bir gözün arkada kalmışlık hissi…
Ne dediğimi bir süre anlamayacaksın.
Şimdi gittiğin yerde, bir balayı duygusu seninki.
O şehrin alışkanlıklarını ezberleyince,
O ilk heves geçince farkına varacaksın.
Göçebe yaşam, geçiciliktir.
Yüzde yüz yerleşemezsin, evsinemezsin.
“Nasıl olsa gideceğim” diyerek; evinde istediğin tadilatları yapamazsın.
“Nasıl olsa gideceğim” diyerek; küçükken 8/B’deki o çocuğa açılamazsın.
İyi tarafları da yok değil tabi:
Mesela ben,
Nereye koysan orada yaşayabilirim artık;
Mevsimi olmayan arsız bir çiçek gibi.
Ama insanlar genelde pencere önü çiçeği sever;
Biraz nazlı, konuşunca açan, ilgiyle büyüyen, her iklimde yetişemeyen…
Bense az su isterim, her mevsimi gördüğümden;
Yoktan anlarım, aza kanaat ederim.
Yine de bir tek sende yerleşmek istemiştim.
“Burada ölebilirim” dediğim tek yerdi yanın.
Bundandı belki memleketini memleketim bilişim.
Ama sen rol çaldın ve gittin.
Unutmak en iyi bildiğim iş, yeter ki iste.
Sen istersen ben de isterim.
Giderek yükünü attıysan sırtından,
Özlemeyeceğini sanıyorsan,
Üstelik buna bir de inanıyorsan;
Ne yaşadıysak ben de kolilerim.
Sen beni bir de taşınınca gör.
Unutmak mı?
Hodri meydan!
Senin yaşın kadar benim unutmuşluğum var.
Su da dökmedim zaten giderken ardından.
Sen gelsen bile ben burada olmayacağım.
Ara ki bulasın beni…
Alışmamak için bir daha kimseye,
Yaşadıklarımdan ders çıkaracağım.
Tanış – alış – taşın döngüsünde;
Prefabrik mutluluklarımla,
Göçebe olarak yaşlanacağım…

İlgili yazılar