BIRAK UZASIN

bırak uzasın
Kırılmış ve yıpranmıştık. Ama hayat bununla nasıl baş etmem gerektiğini öğretti bana. Sen erkek olduğundan anlamadın sanırım.
Kırıldım. Saçlarım da kırılıyor benim. Uçlarından aldırıyoruz biz kadınlar. Kırık yerlerini temizliyoruz. Baktık ki çok yıpranmış, bakım yapıyoruz. Öyle hemen vazgeçmiyoruz lepiska saçlarımızdan. Saçımdan vazgeçmiyorum, senden mi vazgeçeyim?

Seninki tabi erkek kafası. Baktın baş edemiyorsun, sıfıra vurduruyorsun saçlarını: Ferah feza… Öyle her şeyi hemencecik kesip atman bundan. Bana, onca emek çöpe atılmış gibi geliyor; sen durduk yere hafifliyorsun…

“Kökü bizde” diyorsun sen, “Uzar nasılsa…”. Oysa ben biliyorum, seneler alır aynı yere gelmemiz. Üstelik yaş da var, dökülüyoruz zamanla; giderek seyrelmemiz bundan.
Bazen biz kadınlar, kırık bile olsa tamamını kestirmiyoruz da pazarlık ediyoruz: “Şu kadarcık kes.” diye. “Ama ölmüş buralar.” diyor mesela bilirkişi, “Olsun, yaşarım ben o kadarıyla.” diyoruz; velhasıl kıyamıyoruz…
Ama işte, bir yerimiz var: Kıyam gibi… Sürekli kırılıp, hiçbir zaman istediğimiz kadar uzatamadığımız saçlarımıza da gün geliyor ilk makası biz atıyoruz kökünden. Diyoruz ki sonra saçımızdan sorumlu bakana: “Şimdi istediğin kadar kesebilirsin. Vazgeçtim…”
Şimdi anladın mı biz kadınlar saçlarımıza ne zaman ve niye kıyarız? Genellikle biri bize kıymıştır da ondan… Ve her şeyi feda ederek değişmek, aynı kişi olmayacağımızın vaadidir kendimize: Aynaya her baktığımızda, artık “o kişi” olmadığımızı hatırlatsın diye…

İlgili yazılar

Önceki yazı Sonraki yazı
0 paylaşım