Ben Müstesna?

 

Bütün çocukluk hayallerim edebiyat üzerineydi.

Duyduğum ilk kelimeler de edebiyatla ilgiliydi; çünkü bir edebiyat öğretmeninin karnındaydım.

İlkokuldan itibaren bütün özel günlerde şiir okudum; severek, isteyerek…

Ortaokuldan itibaren de yazdım.

Bir yazdıysam, beş okudum.

Beni edebiyatla tanıştıran güzide kadını, annemi kaybedince edebiyattan da kaçtım.

Uzunca bir süre küstüm ve yazmadım.

Yine de hep okudum.

“Yazmasam deli olacaktım.” demiş Sait Faik; delirmemek için yazdım…

Başıbozuk bir yazarın bir sözünden yola çıkıp, kendimi “Ben Müstesna”yı hazırlarken buldum.

Yazıp yazıp unuttuğum ne varsa derledim; eskilere yenileri ekledim.

İstedim ki bunca yazılmışlığın bir evi olsun.

İstedim ki hepten duvara konuşmamış olayım.

İstedim ki hep yazmak üzerine hayaller kuran çocukluğumun, biraz da olsa gönlü olsun.

Ve anladım:

Benim gibiler için, yazmak tek terapi.

Çünkü ebedi bir edebiyat aşkı benimki;

Anne karnında başlayan ve nefes aldığım sürece sürecek olan…

Sevgiler,

 

“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım.

Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum.
Ada ‘nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”

– Sait FAİK –